Peygamber Efendimiz Nasıl Şehadet Getirir? İnanç, Söz ve Eylemin Bütünlüğü
Şehadet, Bir İman Devrimi mi, Yoksa Sadece Bir İfade mi?
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şehadet getirme biçimi, her bir müslümanın aklını kurcalayan derin sorulardan birisidir. Bizlere öğretilen “Kelime-i Şehâdet” sadece bir sözcükler bütünü müdür, yoksa bu ifadeler, bir insanın hayatının her anına sirayet eden bir inanç devrimini mi simgeliyor? İslam’ın temel taşlarından biri olan bu cümle, Peygamber Efendimiz tarafından da şüphesiz ki büyük bir anlam taşır, ama bunu sadece bir sözcük ya da bir ritüel olarak mı ele almalıyız? Gerçekten Peygamber Efendimiz nasıl şehadet getirmiştir, bu soruyu cesur bir şekilde irdelememiz gerekiyor.
Peygamber Efendimiz’in şehadetini anlamadan, onun hayatının ve İslam’a katkılarının derinliğini kavrayamayız. O, yalnızca “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhoo ve rasooluhu” demekle kalmamış, bu şehadeti her eylemiyle ve her anıyla tasdik etmiştir. Şehadet, onun için bir kelime olmanın çok ötesindeydi; hayatının bir parçasıydı.
Peygamber Efendimiz’in Şehadetini Sadece Söylemekle Yetinmemesi
Peygamber Efendimiz, şehadet getirmenin yalnızca dilde kalan bir ifade olmadığını, bu sözün yaşanması gerektiğini her anıyla bizlere göstermiştir. Şehadet, Peygamberimizin hayatında, sözden çok daha fazlasını ifade eder. “Lâ ilâhe illallah” demek, yalnızca Allah’ın birliğine iman etmek değil, Allah’a karşı olan teslimiyetin de bir simgesiydi. Bu iman, sadece dilde değil, her hareketinde, her kararında, her eyleminde görülüyordu.
Peygamber Efendimiz’in hayatındaki her adım, her davranış, her mücadelesi bu şehadeti doğrulayan bir yaşam şekliydi. O, Allah’ın elçisi olarak, Kelime-i Şehâdet’i söylemenin ötesinde, bunu insanlara öğretmiş, bir halkı Allah’a olan inancı ve teslimiyetiyle şekillendirmiştir. Her söz, her eylem ve her karar, şehadetini doğrulayan bir yaşam biçimi haline gelmiştir.
Peygamber Efendimiz’in Şehadetinin Günümüze Yansımaları: Ne Kadarını Gerçekten Uyguluyoruz?
Şimdi gelin, bu tartışmaya cesur bir soru ekleyelim: Peygamber Efendimiz’in şehadetini sadece dilde mi tutuyoruz, yoksa gerçek anlamda, her eylemimizle ve her davranışımızla hayatımıza geçiriyor muyuz? Bugün, her gün şehadet getiren milyonlarca Müslüman var. Ama bu kelimeler, ne kadarının hayatına tam anlamıyla yansıyor? Peygamber Efendimiz’in kelimesiyle, bizim kelimemiz arasında bir fark var mı?
Birçok kişi Kelime-i Şehâdet’i her namazda okur, her toplantıda tekrar eder, ancak Peygamber Efendimiz’in şehadetini; yani hayatını buna göre şekillendirmeyi, her türlü engelle ve zorlukla bu inancı hayata geçirmeyi, çoğu zaman göz ardı eder. Şehadet getirmek bir anlık bir ifade değil, her an yaşanması gereken bir gerçektir. Bu yüzden, onun şehadetini her anlamda, her eylemde uygulama noktasında eksik kalabiliyoruz.
Şehadet, Sadece Söz Olarak mı Kalmamalı?
Peygamber Efendimiz’in şehadetini anlamadan, onun gerçekten ne demek istediğini anlamamız zor olur. Şehadet, sözde bir ifade, bir yemin ya da bir inanç bildirisi değil; bir yaşam biçimidir. Onun hayatındaki her hareket, her karar ve her eylem, bu şehadetin bir tezatını oluşturmaz, aksine bunu pekiştirir.
İslam, sadece sözle değil, hayatla ilgili bir inanç bütünüdür. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhoo ve rasooluhu” demek, sadece dilde söylemekten çok daha derin bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, hayatımızın her anını kapsar; ne düşünürsek, ne yaparsak, nasıl hareket edersek, şehadetimiz de buna göre şekillenir.
Peygamber Efendimiz, her işinde, her gününde bu sorumluluğu yerine getirdi. Bizler ise bu sorumluluğu, çoğu zaman hayatımızın sadece belirli anlarına yansıtmaktayız. Bu, şehadetin anlamını daraltmak, onu sadece ritüel bir cümle olarak görmek anlamına gelir. Fakat Peygamber Efendimiz için bu, her anı sarıp sarmalayan bir gerçektir.
Sonuç: Şehadet, Dilin Ötesinde Bir Yaşam Biçimi
Peygamber Efendimiz’in şehadeti, sadece dilde bir ifade değil, her anı içine alan bir yaşam biçimidir. Şehadet, sadece söylenmesi gereken bir şey değil, yaşanması gereken bir gerçektir. O, Kelime-i Şehâdet’i sadece bir inanç beyanı olarak değil, bir yaşam tarzı, bir mücadelenin temeli olarak benimsemiştir. Bizler ise, bu sözlerin derinliğini anlamadan sadece dilimizle tekrar etmekle yetiniyoruz.
İslam’da, inanç sadece sözde değil, her eylemde, her adımda, her hareketin anlamında saklıdır. Peki, bizler Peygamber Efendimiz gibi bu şehadeti yaşamımıza geçirebiliyor muyuz? Yoksa sadece bir kelimeyle yetinip, gerisini görmezden mi geliyoruz? Bu soruları sorarak, şehadetin gerçekte ne ifade ettiğini daha derinlemesine keşfetmeye başlayabiliriz.