Körlük Kitabının Sonunda Doktorun Karısı Kör Oluyor Mu?
Merhaba! Eğer bir süre önce José Saramago’nun Körlük adlı romanını okuduysanız, kitap boyunca yaşananları ve olayların nasıl birbirini takip ettiğini hatırlarsınız. Yazar, körlük ve insan doğasının sınırlarını zorlayarak derin bir toplumsal eleştiri yapıyor. Kitap, insanlık durumunun nasıl birbirini etkileyen bir zincir gibi çözüldüğünü gösteriyor. Ancak bir soru var ki, bu kitap hakkında en çok merak edilenlerden biri: Kitabın sonunda doktorun karısı kör oluyor mu? Gelin, bu soruyu adım adım keşfederek Saramago’nun romanının derinliklerine inelim.
Saramago’nun Körlük Efsanesi: Kişisel Bir Krizden Toplumsal Çöküşe
“Körlük” kitabı, dünya çapında bir felaketin, aniden ve hiçbir uyarı olmadan insanların gözlerini kör etmesiyle başlar. İlk körlük vakası bir adamda başlar, ardından hızla tüm toplumda yayılır. Kitabın odak noktası ise, körlük salgınına yakalanan bir grup insandır. Romanın başından sonuna kadar, insanlığın toplum içindeki davranışlarının, katmanlarının ve değerlerinin nasıl yok olduğunu gösteren bir yolculuğa çıkarız. Toplum çökerken, hayatta kalmaya çalışan bu grup, kendi ahlaki ve insani değerleriyle yüzleşir.
Doktorun Karısı: Kör Olma Hikayesinin Anahtarı
Romanın en çarpıcı yönlerinden biri, gözleri kör olan insanları takip etmek yerine, esas olarak görmeyi kaybetmeyen tek kişi olan doktorun karısının perspektifinden hikayeyi anlatıyor olmasıdır. Bu durum, tüm hikayeye bir tür derinlik katıyor, çünkü doktorun karısı görme yetisini kaybetmeyen tek insan olarak, toplumun çöküşü ve körlükle baş etme sürecine tanık olurken aslında kendi iç yolculuğunu da geçiriyor.
Ve işte bu noktada en merak edilen soru geliyor: Kitabın sonunda, doktorun karısı kör oluyor mu?
Saramago’nun bu soruya verdiği cevap, kitabın sonunu okuyan herkesin kafasında bir soru işareti bırakır. Körlük romanı, olayların sonunda, doktorun karısının kör olup olmadığına dair kesin bir açıklama yapmaz. Ancak, son bölümde, doktorun karısının “bütün dünya kör oldu” dediği satırları, aslında onun da körlüğün son noktasıyla yüzleştiğini simgeliyor olabilir. Yani, doktorun karısının kör olup olmadığı doğrudan bir bilgiyle verilmese de, onun çevresinde gelişen olaylarla birlikte, içsel olarak körlükle yüzleştiği anlaşılmaktadır.
Körlük: Kişisel Bir Durumdan Evrensel Bir Soruna
Roman, doktorun karısının kör olup olmadığı sorusunu tamamen bir sembolizm olarak kullanıyor. Körlük aslında sadece bir fiziksel durum değil; daha derin bir anlam taşır. Bir toplumun nasıl yavaş yavaş, adım adım, insanlık değerlerinden koparak körleşebileceğini anlatan bir hikaye kurar Saramago. Burada körlük, bir toplumun etik değerlerinden, empatisinden ve insani anlayışından uzaklaşmasının bir metaforu olarak işlev görür.
Bu kitapta yer alan körlük, toplumsal yozlaşmanın, gücün ve bencilliğin simgesidir. Doktorun karısının gözleri, belki de toplumun yeniden görmesi gereken yerin simgesidir. Ancak, nihayetinde o da bu “görmeme” durumunun içinde kaybolur. Bu, yazarın vermek istediği evrensel bir mesajdır: Görme kaybı, yalnızca fiziksel bir durum değildir, toplumsal körlük ve ahlaki körlük de vardır.
Körlükle Yüzleşmek: Gerçek Dünyadan Örnekler
Kitap, kurgu olmasına rağmen, gerçek dünyada da körlük ve toplumun çöküşü arasındaki bağlantıyı inceleyen birçok örnek bulmak mümkündür. Örneğin, büyük felaketlerin ardından toplumsal yapılar çökebilir, değerler kaybolabilir ve insanlar, hayatta kalma içgüdüsüyle birbirlerine yabancılaşabilirler. Bunun en yakın örneklerinden biri, doğal felaketlerin olduğu bölgelerde görülen kaotik toplumsal yapıdır. Hızla gelişen bu tür durumlar, aslında Saramago’nun romana koyduğu derin sembolizmi somutlaştırır. Birçok toplum, körleşmiş değerlerle toplumsal çöküş yaşar.
Sonuç: Körlük, Bir Metafor mu, Gerçek Bir Durum mu?
Kitap sonunda, doktorun karısının kör olup olmadığına dair kesin bir bilgi verilmemiş olsa da, yazarın verdiği mesaj çok açıktır: Körlük sadece gözlerin görmeme haliyle sınırlı bir şey değildir. Toplum olarak körleştiğimizde, birbirimizi daha az görür ve anlayıştan uzaklaşırız. Kitap, modern toplumun körleşmesini, değerler kaybolduğunda yaşanacak felaketi simgeliyor.
Körlük, bireysel bir durumdan çok daha fazlasıdır; bir toplumun tüm değerlerinden ve insanlık anlayışından kayboluşudur.
Siz ne düşünüyorsunuz? Doktorun karısının kör olup olmadığı, bir yazarın mesajını daha iyi mi aktarır, yoksa bu tür bir belirsizlik okuru sadece merakta bırakır mı? Körlük kitabındaki sembolizm ve toplumsal mesaj hakkında sizin görüşleriniz nedir? Yorumlarınızı aşağıda paylaşarak bu tartışmaya katılabilirsiniz!