Gözü Açık Gitti Ne Demek? Geçmişin Sessiz Çığlığından Günümüze Bir Bakış
Giriş: Bir Tarihçinin Kaleminden, Zamanın İçinden
Tarihçi, yalnızca olayların kronolojisini değil, insanların duygularını, özlemlerini ve hayal kırıklıklarını da okur. Her deyim, bir dönemin tanıklığıdır. “Gözü açık gitti” sözü, bana hep tarihin sessiz satır aralarında kalan o tamamlanmamış hayatları hatırlatır. Bu deyim, sadece birinin hayatta bir isteğini gerçekleştiremeden ölmesini anlatmaz; aynı zamanda bir toplumsal eksikliğin, bir yarım kalmışlığın simgesidir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlar, tamamlanmamış hayallerin, gerçekleşmemiş adaletin, söylenmemiş sözlerin ağırlığıyla yaşar. Bu yüzden “gözü açık gitmek”, tarihsel olduğu kadar insani bir anlatıdır.
Deyimin Anlamı: Yarım Kalan Bir Hikâyenin İfadesi
“Gözü açık gitti” deyimi, Türkçede “ölmeden önce arzusuna kavuşamamak”, “bir isteğini gerçekleştiremeden ölmek” anlamına gelir. Fakat bu kısa ifade, derin bir duygusal ve kültürel arka plana sahiptir.
Bir insanın “gözü açık gitmesi”, yalnızca kişisel bir pişmanlığı değil, aynı zamanda bir toplumun yerine getiremediği sorumlulukları da işaret eder. Bir annenin evladını görememesi, bir savaşçının barışı görememesi ya da bir düşünürün sözlerinin yankı bulmadan silinip gitmesi… Hepsi bu deyimin içine sığar.
Osmanlı’dan Günümüze: Deyimin Tarihsel İzleri
Osmanlı döneminde “gözü açık gitmek” ifadesi, genellikle ağıt ve mersiyelerde yer alırdı. Halk, birinin ardında kalmış arzusunu anlatırken bu deyimi kullanırdı.
Örneğin bir yeniçeri seferden dönemediğinde, annesi için “gözü açık gitti” denirdi. Çünkü o anne, oğlunun zaferini, dönüşünü, belki de bir vedayı görememişti.
Bu dönemde deyim, yalnızca bireysel bir kaybı değil, kaderin insana bıraktığı eksikliği simgeliyordu.
Cumhuriyet dönemiyle birlikte ise deyimin anlamı daha seküler bir çerçeveye oturdu. Artık toplumsal hayatta “gözü açık gitmek”, yarım kalmış ideallerin, tamamlanamayan modernleşmenin ya da unutulmuş değerlerin bir eleştirisi olarak da kullanılmaya başlandı.
Toplumsal Kırılmalar ve “Gözü Açık Gitmek”in Dönüşümü
20. yüzyıl boyunca Türkiye büyük dönüşümler yaşadı: savaşlar, göçler, devrimler, darbeler… Her kırılma noktası, geride gözü açık giden insan hikâyeleri bıraktı. Bir köy öğretmeninin öğrencilerini tam yetiştiremeden ölmesi, bir işçinin emeğinin karşılığını alamadan gitmesi, bir sanatçının eserinin değer bulmadan unutulması… Bunlar yalnızca bireysel trajediler değil, bir toplumun vicdan aynasıdır.
Bu yönüyle deyim, bir tür kolektif vicdanın dili hâline gelir. Toplumun yerine getiremediği adalet, gösteremediği vefa, sunamadığı saygı hep bu sözde yankılanır.
Edebiyatta “Gözü Açık Gitmek”: Sessiz Bir İsyan
Edebiyat, bu deyimin en derin anlamlarını yansıtan alanlardan biridir.
Yaşar Kemal’in romanlarında, Çukurova’nın emekçileri çoğu zaman gözü açık gider; çünkü onların emeği karşılığını bulmaz.
Nazım Hikmet’in dizelerinde “gözü açık gidenler”, devrimi göremeyen ama umudunu yitirmeyen insanlardır.
Orhan Pamuk’un romanlarında ise bu deyim, bireysel yalnızlığın bir sembolüne dönüşür. Kişi, yaşamı boyunca anlam arar, ama o anlamı bulamadan dünyadan ayrılır.
Bu edebi örnekler, “gözü açık gitmek” deyiminin yalnızca ölümle değil, anlamsızlık hissiyle de ilgili olduğunu gösterir. İnsan, yaşarken de gözü açık olabilir; çünkü bazı hayaller asla kapanmaz.
Modern Dünyada Gözü Açık Gitmemek Mümkün mü?
Günümüzde hızla akan yaşam, insanı çoğu zaman “tamamlanamayan” hâle getiriyor. İnsan, sürekli bir şeylerin peşinde ama hiçbir zaman tam olarak tatmin olamıyor.
Dijital çağda bile “gözü açık gitmemek”, yani içsel bir huzura ulaşmak, belki de geçmişten daha zor. Çünkü artık sadece bireysel arzular değil, toplumsal bellek de parçalanmış durumda.
Bir tarihçi gözüyle bakıldığında, her çağ kendi “gözü açıklarını” üretir:
Adaletsizlik görenler, suskun kalanlar, unutulanlar… Bu yüzden deyim, yalnızca bir ölüm ifadesi değil; aynı zamanda bir tarihsel farkındalık çağrısıdır.
Sonuç: Gözleri Kapanmayan Bir Hafıza
“Gözü açık gitti” demek, yalnızca bir kaybın ardından söylenen geleneksel bir söz değildir. Bu ifade, geçmişle hesaplaşmanın, adaletsizliğe karşı bir duruşun sembolüdür.
Tarih boyunca insanlar gözü açık gitmemek için mücadele etmiş; adalet, sevgi, huzur ve anlam arayışını sürdürmüştür.
Bugün bize düşen görev, o yarım kalmış hikâyeleri hatırlamak, onların gözünü kapatacak adaletin, bilincin ve merhametin izini sürmektir.
Çünkü tarih, ancak biz hatırladıkça eksik sayfalarını tamamlar.